Category Archives: Kurt Gözü

UYAN EY TÜRK MİLLETİ, UYANIN EY BOZKURTLAR!!!

 

42 yıllık onurlu bir siyasi mücadelenin, Türk Milliyetçilerinin buluştuğu yerin adıdır MHP. ‎”Ülkücülük; ülkemiz ve yeryüzünde Allah’ın nizâmını hâkim kılmak için kendine metot olarak Allah ve Resulünü ölçü alan bir îmân hareketinin adıdır” diyen ve buna iman eden ülkücülerin yeridir MHP.

MHP, bu ülkenin geçmişi, bugünü ve daha da önemlisi geleceğidir. MHP, tüm emperyalistler odakların Türk Milletini bölme ve parçalama isteklerinin önünde durabilen yegâne bir güçtür, MHP son kaledir.

Bu engeli de geçebilirlerse -ki bunu yapamayacaklarını dünde gördüler şimdi de görecekler-bu ülkenin istiklaline kast edeceklerdir. İçimizdeki vatan hainleri de sahşi menfaatleri gereği bu karanlık odaklara hizmet etmek için birbirleriyle adeta yarışır hale gelmiştir.

Değerli ülküdaşlarım; Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimine gidiyor. Türkiye istiklalini oyluyor. Bu seçim öylesine karanlık işlere, ahlaksız siyasi olaylara şahitlik ediyor ki. TAM BİR HENGÂME.

 OYNANAN OYUN ÇOK AMA ÇOK BÜYÜK. FARKINDA OLALIM, UYANIK OLALIM. OYUNU BOZALIM!

Son kaset olaylarıyla yapılmak istenen, öncelikle Genel Başkanımız üzerinden partimizin tasfiyesi, onun üzerinden de Yüce Türk Milleti’nin parçalanmasıdır. Bunu iyi okumak lazımdır. Bu süreci iyi okuyamaz ve birbirimize bu konularda uyarılarda bulunamazsak amaçladıkları bu süreçle ne yazık ki karşı karşıya kalabiliriz. Ülkücülük şuurunu benimsemiş her bir ülkücüye düşen vazife de bu konuda ihtiyatlı ve bilinçli olmaktır. Bu bilinç ile hareket edip, her türlü oyuna ve entrikaya karşı uyanık olmalıdır. Bu süreç içerisinde özellikle ülkücü büyüklerimizden ricam yüreği vatan ve millet aşkıyla dolu tüm ülküdaşlarımıza birlik ve beraberlik mesajları vermeleridir. Birbirimize kenetlendiğimizi cümle aleme göstermeliyiz. Bu ülke toraklarında kendini ülkücü tanımlayan ve bu şuurla yaşayan tüm kişi, kurum ve siyasal uzantılar varsa gelin MHP altında toplanın, toplanamıyorsanız da destek verin, GÜN BİR OLMA GÜNÜDÜR.

Aksi takdirde bizi çok kötü günler bekliyor.  Çünkü amaçlanan şey önce ayrıştırma, sonra tartıştırma ve sonra da parçalamadır. Tüm ittifaklara karşı uyanık olun!

 Peki ülkücüler üzerinde oynan bu oyun ne?

 1.      Oyunun  amacı; Türk Milliyetçileri üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devletini parçalamak.

2.      Oyunun aktörleri; AKP Hükümeti, satılmış köşe yazarları, PKK ve her türlü bölücü unsur ve de bu oyuna alet olan vatan ve millet şuuru hissetmeyen binlerce taşeron AKP hükümeti yalakası.

3.      Oyunun Planı;

·         Öncelikle Türkiye’de her türlü emri yerine getirecek taşeron bir hükümetin kurulması.  

·         Kurulan bu hükümetin Başbakanını yasallığı tartışılan bir süreçle önce Başbakan ardından Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı yapma.

·         Hükümetin kontrolünde, Türk emniyet ve istihbarat teşkilatında kadrolaşma ve bunu cemaat üzerinden gerçekleştirme.

·         Hükümet üzerinden bölünmenin önündeki engeller birer birer yok ediliyor.

·         Türkiye’de hiç görülmeyen bir şey yapılıyor; bir valiz dolusu nereden ve kimin gönderdiği belli olmayan belgeler ve bu belgelerin bir gazeteci marifetiyle bağımlı hale gelen yargıya sunulması. Çünkü zaman ve şartlar buna müsait; SONUÇ:  BALYOZ DAVASI. Paşasından subayına, subayından erbaşına ASKER İÇERİYE. Toplum nezninde ordunun itibarsızlaştırılması, güveninin yitirilmesi.

·         Adını kimin ve neden konulduğunun iyice araştırılması gereken bir ERGENEKON. (Ergenekon isminin bizim için ne kadar kutsal bir değer olduğunu anlatmama gerek yok sanırım). Gazeteci ve aydınların birer birer toplatılması. SONUÇ: Doğruların gazete ve medya aracılığı ile aktarılmasını önlemek, DEJENERAZYON ve DEZENFORMASYON. Geri kalan gazeteci ve aydınların korkutularak sindirilmesi, susturulması. Sonucunda propaganda için hükümet yanlısı yayın yapan medyanın direk veya endirekt satın alınması. Köşe yazarları marifetiyle bütün köşe başlarının tutulması. Halkı yönlendirme ve yine DEZENFORMASYON.

·         Başta gülen cemaati mensublarının organize ettiği özgürlük ve demokrasi adı altında oluşturulan Abant Platformları, doğuda PKK kontrollü Kürt platformları. Toplumu daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi gibi yalanlarla uyutma stratejisi. (KÜRT AÇILIMI ilk burada gündeme getirilmiştir.)

·         Ve ardından Cumhuriyet tarihinin kara günü 19 Ekim 2009. BOP Eş Başkanı ve Başbakanın çılgın projesi. AÇILIM YALANI ile Kandil ve Mahmur bölgelerinden gelen PKK’lı teröristlerin kahramanlar gibi dönüşünün gerçekleştirilmesi. Daha da kötüsü devletin itibarının ayaklar altına alınması. Koca Türk Devletinin üç beş terörist önünde bütün dünyaya rezil ettirilmesi. (Burada bir anekdot anlatmak istiyorum: Ülkeye giren bu çapulcuların ayağına hükümet, devletin hakim ve savcılarını yollamıştı. Teröristler ısrarla pişman değiliz dedikleri halde pişmanlık yasası dayandırılarak zorla salıverildi. Bu sorgulama esnasında yaşanan bir hadise: Teröristler bir yanda hakim ve savcılar karşılarında oda da bir Türk Bayrağı ve Atatürk Posteri asılı. Teröristlerin ilk sözü; bu bayrağı ve posteri kaldırın yoksa görüşmeyeceğiz. Hakimler verilen emri yerine getiriyor, Bayrak iniyor, Atatürk’ün posteri kaldırılıyor.) TÜRK DEVLETİNİN İTİBARINI YERLE BİR EDENLERE YAZIKLAR OLSUN!!!!!!!!!! Peki müsebbibi kim: AKP Hükümeti Başbakanı, BOP Eş Başkanı Tayyip Erdoğan. Bu suçun yargısı bizim hukukumuz da nedir biliyor musunuz? YÜCE DİVAN.

·         Peki bu sürece gelene kadar bütün hazırlıklar yapıldığı halde sürece karşı çıkanlar kim; Onların tabiri ile ulusallaşan CHP ve Lideri Deniz Baykal ve tabiî ki TÜRK MİLLİYETÇİLERİ ve MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ. Şimdi sıra bu ikisinin tasfiyesinde. Kullanılan metot aynı, KASET KOMPLOLARI. Fakat metodun içeriği farklılıklar gösteriyor. Bu fark her iki partinin yapısal farklılıkları. CHP için yapılan turuncu devrim; Deniz Baykal ve onun ulusalcı kanadının tasfiyesi, yerine kürt meselesinde açılıma destek verecek bir YENİ CHP. Fakat Milliyetçi Hareket Partisi farklı bir CHP değil. Çünkü partiyi oluşturan dinamik Türk İslam ülküsünü benimsemiş ideolojik temeli olan bir parti. Dolayısı ile CHP’deki sistem yerine farklı bir strateji uygulanıyor. Öncelikle eski ve yeni ülkücülük kavramının camia içine yerleştirilmesi bunun üzerinden Milliyetçi hareket Partisinin Liderinin liderlik yönünün tartışmaya açılır hale getirilmesi. TV ekranlarında da bu konunun eski ülkücü tabir edilen kişilerin üzerinden yapılması. Ülkücü camianın kendi içinde hizibleştirilmesi ve ardından hepinizin malumu yaklaşan seçim öncesi yasadışı yöntemlerle profesyonel bir şekilde hazırlanan gizli kamera ve ses kayıtlarının servis edilmesi. Yöntem de ilginç, ilk bakışta partimiz gibi gözükse de bana göre Türk Devletinin şantaj ve tehditle korkutulmak istenmesi. Ne ilginçtir ki bütün bunlar olurken de başta bu olaylar üzerinden siyasi rant peşinde koşan Başbakan ve emir eri haline getirdiği yargı ve hukuk, olaup biteni herkes gibi seyrediyor. Devletin hiçbir kurumu olanlar için herhangi bir müdahele gereği hissetmiyor. Ne hazindir bir durumdur ki Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli “Devlet yok, milletime gidiyorum” diyor. Bir siyasi parti liderinin belki de devletin acizliğini ortaya koyabileceği en keskin ifadeyle. Genel Başkanımız bu oyunun farkında, fakat geldiğimiz bu noktada bir seçim aşamasında bu olaylar üzerine yapabileceği de pek fazla bir şey yok. Yaptığı, gerçek bir lidere düşen millet sorumluluğu, ülkücü şahsiyeti ile duruşunu bozmadan partisini seçime sokmak. HEDEF TEK BAŞINA İKTİDAR diyerek. Liderinin ve Ülkücülerin bu şahsiyetli duruşu tezgahı hazırlayanların hesaplayamadığı bir şeydi. Bir anda kargaşa ve kaos hedefleyenler emellerine ulaşamadı. Fakat iş bitmedi değerli ülküdaşlar; asıl oyunun son perdesi şimdi oynanıyor. Oyunun hedefindeki isim Genel Başkanımız Bilge Lider Sayın Devlet Bahçeli. Tüm tehditlere ve şantajlara karşı dimdik durmayı başarabilen liderimizin, Genel Başkanlığı tartışılır hale getirilerek ve hatta ortaya alternatif isimler atılarak bölünmenin ve parçalanmanın ilk senaryosunu oynuyorlar. Köşe başlarında satın alınan yazarlar da millete devamlı bunu empoze ediyorlar. İlginç bir zamanlama ile biri çıkıyor diyor ki ortada Genel Başkanlık ile ilgili tartışmanın geldiği bu nokta da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek  “MHP’nin yeni Genel Başkanı’nı biliyorum” diyor. Dam üstünde saksağan nereden çıktı şimdi? diyeceksiniz. Bunlar senaryonun parçası. Gökçek bunu bildiği için söylemiyor? Amacı Ülkücü hareketin Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanlık makamının önce kamuoyunda sonra ülkücüler içinde tartışmaya açık hale getirme gayreti. Tabi ki Melih Gökçek bunu tek başına yapamayacak. Bunu ada biliyor. Onun yaptığı bir nevi kurşunun tetiğine basmak, merminin gideceği adres belli çünkü. Ardından köşe başı tutucuları başlıyor yazmaya. Nasıl mı?  

İşte size köşelerinden kurşun sıkanlar;

22.05.2011 Ahmet ALTAN (Taraf Gazetesi) MHP’nin bundan sonra yaşayacağı siyasi sonuçlara “halk” karar vermeyecek. MHP’nin geleceğini “bir gizli örgüt” belirleyecek.

 24.05.2011 Mümtaz’er Türköne (Zaman Gazetesi) MHP, tepeden tırnağa arınacak. İnandırıcı, ikna edici bir arınma sürecinin yaşanması ve ehil ellerin dizginleri ele alması yeterlidir. MHP’de bir dönem kapanıyor; yepyeni bir dönem başlıyor. Belki yeniden inşa edilecek binada bize de çalacak bir kapı konulur.

24.05.2011 Hasan Celal Güzel (Vatan Gazetesi) Seçimin eşiğinde MHP Başkanlık Divanı’nın büyük kısmı, haklarındaki kasetler sebebiyle istifa etmek zorunda kalmış ve MHP ciddi bir darbe yemiştir. Kasetlerle sarsılan MHP’de görünen odur ki, bu kaset operasyonunu düzenleyenlerin başlıca hedefi lider Bahçeli’dir. Komploculara göre, MHP barajın altına düşecek ya da baraj üzerinde kalsa dahi oyları azalmış olacaktır. Bu da seçimden sonra parti içinde hesaplaşmaya yol açacak ve bunun sonucunda da Bahçeli gitmek zorunda kalacaktır. Nihai olarak dizayn edilecek ‘Yeni MHP,’ yeni lideri ile daha iddialı hâle getirilecektir.

24.05.2011 Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak Gazetesi) MHP yönetimi, Bahçeli söylemiyle ‘Türkçülük-İslamcılık’ dengesini bozdu. Bu ülkücüler için son derece hassas bir dengedir. ‘Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman’ şiarı 1968 sonrası ülkücü hareketin en önemli bileşkesidir. Türkeş bile buna son derece dikkat ederdi. Referandumda bu denge tümüyle bozuldu ve ortaya ulusalcı bir parti görünümü çıktı. Ve ülkücü camia bu açıdan çatlamalar yaşamaya başladı. Bugün yaşanan bu çerçevede ulusalcı eğilimde olanlar ile muhafazakar ülkücüler arasında yaşanan çatışmadır… İkinci mesele iç iktidar kavgasıyla ilgili. Bahçeli tarafından tasfiye edilen, kenara itilen siyasi oyuncuların ve ülkücülerin tepkisidir…” Peki bu savaşın, savaşta kullanılan yöntemlerin, kasetlerin ve verdiği sonuçların MHP üzerinde ne gibi bir etkisi olacak… Kanımız o dur ki, sonuçlar sanıldığından ciddi olacaktır.

24.05.2011 Nuh Gönültaş (Bugün Gazetesi) Ortada büyükçe bir lider zafiyeti var. Çalıştığınız 15 adamdan 10 tanesi partinizi ve sizi bu derece şantaja açık hale getirecek davranışlar içinde bulunuyor ve siz bunları bilmiyor, görmüyor, duymuyor, sezmiyorsunuz… Ya da bilerek “kulak arkası” ediyorsunuz.

 17.05.2011 Osman Özsoy ( Yeni Fafak Gazetesi) Sayın Bahçeli şunu iyi bilmeli? Sayın Fethullah Gülen bir anlık gaflet eseri “ben vazgeçtim” dese bile, bu kutlu nehrin, geçmişten gelip geleceğe olan ve gittiği her yeri yeşerten o kutlu akışı artık asla durmayacaktır. Bu nedenle herkes birbirine dua etmeli ve kutlu yolculukta adımların sabit kalması için destekçi olmalı. Güzel günler yakın. Az sabır?

 19 Mayıs 2011 Abdulkadir Selvi (Yeni Şafak) Yine de hesabı kuvvetli Devlet Bey’in. Bir hesap yaptı, MHP’yi tek başına iktidar çıkardı. Anlaşılan nefesi kuvvetli değildi ki, partisi paraşüt hızıyla yere çakılmaya başladı. MHP Genel Merkezi’nde,”karar anı” yazıyor ya, eğer millet kararını verir de, MHP’yi barajın altında bırakırsa, Devlet Bey’in yapacağı bir iş var. İstifayı kast etmiyorum. MHP Genel Merkezi’nin tepesindeki helikopter pistinden söz ediyorum. Şimdiden bir helikopter kiralayıp, her an kalkacak şekilde hazır tutsunlar. Böylece yapıldığı günden bu yana kullanılmayan helikopter pisti de bir işe yarasın.

Kelebek Devrimi üzerine jetine atlayıp ülkesini terk eden devrik liderler gibi hazırlıklı olmasında yarar var.

————-

     Ve dün akşam TGRT HABER kanalı Ekonomi Kulisi Programı. Programı hazırlayıp sunan Gazeteci Yazar Ziya Osman Açıkel. Karşısında bir AKP yalakası daha Zaman gazetesi yazarı, devamlı paslaşıyorlar. Ziya Osman Açıkel aynen şöyle söylüyor ” Bir isim söyleyeceğim sayın seyircelere, bu isme çok dikkat etmelerini istiyorum. MHP’nin İstanbul 2. Bölge adayı Ümit Özdağ. İleriki günlerde bu adama çok dikkat edin” diyor. Tiyatroya bakın, karşıda ki soruyor nasıl yani ne demek istiyorsun? MHP’nin başına Ümit Özdağ mı geçecek? Karşılıklı paslaşma ve karalamaya devam… ADRES BELLİ. Gökçek’in bastığı düğme daha çok yerde özellikle bugün ve yarın Saman…(yolu) TV’de de patlar.

Edindiğim bulgular dahilin de ilerleyen günlerde de Sayın Vekilimiz Meral Akşener üzerinden de oyunlar oynanacak. Partimizi ve ülkücüleri seçim sonuçları ne olursa olsun ikiye hatta 3’e ayrıştırma ve bölme oyunlarına devam edecekler. Ne olursa olsun lider üzerinden yapılan tartışmalara girme bu oyuna alet olma. Çünkü senin liderinin milletvekili maaşı Şehit ve Gazi yakınlarına gidiyor. Çünkü senin genel Başkanın Ermeni oyunun çözülmesi için devletin vermediği parayı verebilecek kadar millet aşkı taşıyan bir lider. Çünkü senin Genel Başkanın “ÖNCE ÜLKEM ve MİLLETİM Sonra partim ve Ben “ diyor.

Lider, doktrin ve teşkilat terbiyesi böyle yapmanı gerektirir. Çünkü sen bir yemin ettin her türlü saldırıya karşı yılmayacağına, yıkılmayacağına, başaracağına söz verdin. Her yapılanın bir muhakemesi yapılır ama ülkücü kendi davasına ihanet etmez. Fitnecilerin oyununa gelme, ülkücü kardeşinle seni karşı karşıya getirecek durumlardan özellikle kaçın. Çünkü gün bugün değil. Perde arkası son kale Milliyetçi Hareket ve Türkiye Cumhuriyetinin Misak-ı Milli’ sidir. Son kale çökmezse bunlar amaçladıkları Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölemeyecekler.

Geriye kalan son kalenin yılmaz bekçileri, TÜRK MİLLİYETÇİLERİ, ÜLKÜCÜLER, Vatan ve millet aşıkları, Bayrak İnmeyecek Ezan Susmayacak diye haykıran BOZKURTLAR gün bir ve beraber olma günüdür. Gün bu hain planlara karşı tek vücut olarak KÜRŞAT gibi durma günüdür. Gün Milliyetçi Hareketin iktidar yürüyüşünün önünü tıkayanlarla mücadele etme günüdür. Gün dışarıdan içimize sızmak isteyen hainlere karşı gözümüzü açık tutarak uyanık olmamız gereken bir gündür. Gün kuyuya atılan YUSUF’un Kenan iline geri dönüşünün başladığı gündür. Gün Ebu Cehil’in putlarının yıkılıp Hira Dağı’ndan indiğimiz gündür.   Gün Tanrı Dağından Malazgirt’e atlarla koştuğumuz gündür. Gün Çanakkale’ de yedi düvele kafa tutan iman erlerinin vuruşma günüdür. Gün Türk Devletinin bekasını ilelebet muhafaza edecek olan, KIZIL ELMA ülküsüyle TURAN’a yürüyenlerin günüdür. Gün Üç Hilali üç kıtaya asan ecdadın gibi üç aylarda üç hilali Ankara’ya asacağın gündür.

OYNANAN OYUNLARI GÖR, UYANIK OL! ZİRA ÜLKÜCÜLER HER DAİM UYANIK OLUR

“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE”

MHP, kir tutmayan bir ırmaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, siyasette varlığını sürdürebilme telaşı içindeki tükenmişlerin kurduğu, ahlaksızca tuzakların hedefi haline gelmiştir.

Bunun nedeni, çok açık ve ortadadır. Küresel projelere karşı tüm varlığı ile topyekûn mücadeleye giren Ülkücü Hareket, ülkemizi teslim etmemek için yeni bir kurtuluş savaşı ve milli mücadelenin başladığının bilinciyle yoluna devam etmektedir.

Ülkemizdeki işbirlikçilerin yoldaşları, küresel güçlerdir. Emellerinden vazgeçmeyen bu güçler, I. Dünya Savaşından bu yana “Türk yurdunu ele geçirme ve köleleştirme “ stratejilerini sürdürmüşlerdir. Türk varlığını saldırarak yok edemeyeceklerini görenler, içimizden çıkan basiretsiz siyasetçileri ele geçirerek emir eri bir iktidarı işbaşına getirmek için medya, sivil toplum ve sermayedarları kontrol altına almışlardır. Türk Milletinin başına bela olan iktidar ile küresel sermaye ekonomiyi kontrol altına almış ve iktidar yakınlarını da zenginleştirmiştir. İhanetlerini yasalarla örtmeye çalışanlar, her türlü istismarı iktidar kalabilmek için mübah görmektedirler.

Siyasette temizlik ve ahlak anlayışının gerekliliği, tüm toplumlar için vazgeçilmezdir. Siyasete özel hayatın karıştırılması ve belden aşağı tuzaklar kurulması, AKP dönemindeki siyasi kirliliğin ifadesidir. MHP’nin bu kirliliğin içine çekilmesi teşebbüsleri de sonuçsuz kalacaktır. Çünkü MHP ve Ülkücüler, içinde kirliliği barındırmayacak ve üstüne yapıştırılmak istenen lekeleri tutmayacak temizlikte kutlu bir davanın temsilcisidir. “TEMİZ TOPLUM, TEMİZ SİYASET” anlayışının yegâne temsilcisi olan, Türk-İslam terbiyesi ile yoluna devam eden MHP, “Önce ülkem, sonra partim, sonra ben” ilkesinden uzaklaşan nefislere de taviz vermeden inandığı değerlerle var olmaya devam edecektir.

Ülkücüler, nefsani zaaflara kapılmamalı ve kendilerine kurulan hain tuzaklara düşmemelidir. Tuzak siyasetini Türkiye ile tanıştıranlara malzeme olmamak, her feraset sahibi insanımızın öncelikli duruşu olmalıdır. Bu bilinçle hareket etmeyenlerin siyasette varlığını sürdürme şansı kalmayacağı gibi, hareket şahsi zaaflardan dolayı kendisine bulaşacak lekeye de asla izin vermez. MHP ve Ülkücü hareketin, üstlendiği misyon ve savunduğu değerler çerçevesinde, kurulmuş olan tuzakların muhatabı olmaya bile tahammülü yoktur. Bu ülkenin geleceği adına siyaset yapanların kendini yaşama lüksü de olamaz. Siyasette yer almanın diyeti de budur.

Memleketimiz ve milletimiz için küresel tuzaklar kuran güçlerin, dik duran Türk Milliyetçilerine de şerefsizce tuzaklar kurup beklediğinin bilinciyle ve uyanıklıkla hareket etmek elzemdir.

Ülkücü hareket gibi siyasi ve ideolojik bir yapının içinde yer alan değerleri koruyamayan, bu konuda zaaf gösteren herkes, gereken cezayı dünya ve ahirette mutlaka çekecektir. Her yanlışın ödenecek bir bedeli vardır. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, temizlik ve dürüstlük örneği bir lider olarak tavrını koymuş ve çıbanı kesip atmıştır. Yakışanı yapmıştır.

12 Haziran seçimlerinin milletimiz ve yurdumuz için bir kader anı olduğunu bilen her Ülkücü, samimi ve temiz duruşunu sürdürmeli, kendisinden endişe duyanlar var ise, bir an evvel bu kervandan ayrılmalıdır. Hareketin kirliliğe tahammülü yoktur. “Bir nokta kadar kir, bu milletin geleceğine mal olabilir” anlayışı ile dürüstlük ve güzel ahlak ölçüsü korunmalı, güçlendirilmelidir.

MHP, COŞKUN AKAN BİR IRMAKTIR; ASLA KİR TUTMAZ!

Temizliğini de, temiz lideriyle korur vesselam…

Arif Nihat Asya-Leke Şiiri

LEKE
Namus lekesi de
ğil alnımda gördüğünüz,

Vurulmuşum, vurulmuşşşüm güpe gündüz.

Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,

Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.


Şaşırmayın, korkmayın, ürkmeyin ey yiğitler,
Bakın etrafımızı nasıl sarıyor kızıl itler!
Zaten faydası yoktur korkaklı
ğın ecele,
Ya
şamak hakkın lakin istiklalinle bile

İhtirama zaman yok, merasime ne hacet?
Size dü
şen daha çok vazifeler var. Evet…
Evet!.. Böyle sürerse bu e
şkıya kanunu,
Müebbet fela
kettir milletimin sonu …..

Size selam gönderdi kırk yiğidiyle KÜRŞAD
Sizden haber bekliyor yüz milyon; imdat!
İmdat!
Hala tevekkülde mi kararlısın yoksa?
Sükût neyi halleder, yaran oyuk oyuksa?

Tevekkül Allah’adır zillete katlanılmaz!
Ya hayat, ya ölüm! Bunun ötesi olmaz.
Namus lekesi de
ğil alnımdaki bu leke,
Asırlardır kar
şıma çıkmazken tek teke

Önümüzde dalkavukluk, meddahlık edenleri,
Şimdi iyi tanı, gör neymiş hünerleri…
Mütefekkirler echel, realistler yalancı,
Hayret! Dünkü yabancı, bugün bu handa h
ancı…

Dağdan bağa inenler, yoluma kül döküyor
Benim ayak izlerim ta
şralı gözüküyor
Farkına yeni vardım, suçluymu
şum ben meğer
Ota
ğımda cellâtlar… Kaçmak!.. Bu neye değer!

Ne papyon kravatlı, ne rugan pabuçluyum
HAL
İSANE TÜRK’ÜM BEN, onun için suçluyum.
S
uçluyum, hainleri gözlerinden tanırım ben.
Bir intizar dinlerim
şu toprağın kalbinden.

O ses der ki: -Ey oğul, yazıklar olsun sana!
Mezarımı kirleten,
şu mahlûka baksana!
Baktım gafiller dü
şş hainlerin peşine
Dedim Bozkurtların yurdunda, çakalların isi
ne?

Fırlamışım yayımdan, ok hedefi mutlaka bulur
Son kale, son akında, ancak böyle kurtulur.
Namus lekesi de
ğil, kurşun yarasıdır O.
Asrin adaletine, bir yüz karasıdır bu!

Arz-i endam etsinler… Mütebessim, mutantan.
Sonra da sulhseveriz, deyiversinler YALAN
Yalandır ne söyleseler, be
şeriyyet namına,
Hanümanlar yıkılır, bu
şerriyet namına.

Adi cinayetlerle küllenir asil yara
Can yakar, göz ya
şarır, alır yürür bu sara
Sokaktan okullara, okuldan minareye
Bu kıvılcım saçarken bekçiler uyur, niye?

Kimdir bu uyanıklar, niçin uyur uyuyan?
Be
ş kıta birbirine dokunur zaman zaman
Bayraklar indirilir, paçavralar sallanır
İşte bu kızıl itler, bu sayede yallanır.

İnsan denmez bir avuç yal için sürünene
İnsan denmez sesimden ürküp, dev görünene
İnsan denmez iltifat, iltizam edenlere
İnsan denmez yenilen ve önde gidenlere
İnsan denmez gözyaşı döküp, ter dökmeyene
İnsan denmez hedefi görüp diz çökmeyene

Ben şüheda nesliyim, başkaya varmaz dilim
Belki ma
ğdurum ama asla meyus değilim.

Gök bayrak, Albayrağa bir gün çizerken ufuk
O büyük kurtulu
şa yürürken çoluk çocuk
Bu nefes bu bedeni terk edip de gitsede
Ruhum at ko
şturacak, o büyük hengâmede.

Namus lekesi değil, artık bilinmeli bu!
Asıl leke bellidir, kökten silinmeli bu!

Bir isyan cinnet gibi, bir gün ki kâbus gibi
Kar
şımda tomsonlular, Yunan gibi Rus gibi

Ey gönüllü bayraktar, ey devşirme dölleri!
İleri, biraz daha, biraz daha ileri.

İhanet oyununda, peşrev çekenler bu kez
Bilsinler ki bu toprak, hainleri hiç sevmez!

Bugün sabreyleyenler, bir gün bezecekler
Tutup ba
şlarını, taşlarla ezecekler.

Atalarımız bize, böyle ferman buyurdu
Ey ecdat sevgisiyle ta
şan kahraman ordu

Bu hâkimler veremez, hükmünü bu celsenin
Hazır olun Bozkurtlar! Hüküm sırası sizin.

YOKSA YARIN ÇOK GEÇ OLACAK…

Sayın  Başbakan; sen ki demokrasi havarisi gibi ortalıklarda dolaşıp, meydanlarda külhanbeyi gibi beyhude bağırıp çağırıyorsun ya üstelik bu saf halkımızda sana nasıl inanıyor hala şaşıyorum. Bağırmaların çağırmaların sahte, komik ve anlamsız.

Hani atların gözlerinin iki yanına kelpaze takarlar at da sadece önünü görür başka da bir şey görmez, aynen öyle uyuttunuz ve kelpaze taktınız bu millete. BOŞLUĞA ATILAN SAHTE NİDALARINIZLA…

Seçim öncesi her çıktığı kürsüde daha fazla demokrasi lafını hiç düşürmüyor Sayın Başbakan. İmralı canisini oradan çıkarana kadar da sanırım bunu dilinden hiç düşürmeyecek.

Önceki gün bir grup genç LYS sınavındaki şifre skandalını protesto etmek için demokratik hakları çerçevesinde bir yürüyüş yaptılar. Ortada gerçekten çok büyük haksızlık ve skandal var. Öğrencilerin bunu protesto etmeleri gayet doğaldı ve demokratik haklarıydı. Bu yürüyüş, üstelik kırmadan dökmeden skandalın düzeltilmesi için yapılan bir yürüyüştü.

Gün geçmiyor ki AKP hükümetinde bir gün skandalsız geçmesin. Hepinizin malumu YSK geçen gün bir açıklamayla 12 bağımsız adayın seçime katılmasını veto ederek bir açıklama yaptı ve Türkiye’de yer yerinden oynadı. Meğerse ne demokratlar varmış aramızda da biz görmemişiz. Bir tek MHP dışında herkes alınan bu kararın yanlış olduğunu vicdanlarını rahatsız ettiğini söyledi. YAZIK!!!!Vicdan sahiplerine.

Hatta Cumhurbaşkanımız bile YSK’ya üstü kapalı baskı yaparak kararın düzeltilmesine yönelik direktif verdi. Hadi bunların hepsini geçelim ya sonrası… İstanbul’da yaşayan kepazelikleri hepiniz gördünüz değil mi içiniz acıya acıya. Bu durumu fırsat bilen PKK köpekleri İstanbul sokaklarında terör estirdiler. Ulu önderimizin büstüne bez parçalarını astılar, terörist başı Apo’nun posterini astılar, gönderde dalgalanan AYYILDIZ’lı BAYRAĞIMIZI indirip yerlerde sürüyüp üstünü çiğnediler. Kırmadıkları cam kalmadı, PTT şubesini içinde insanlar olmasına rağmen Molotof kokteyleri ile yaktılar.

ALIN SİZE İLERİ DEMOKRASİ…

Peki Sayın Başbakan; LYS sınavında haklarını aramak için yürüyen liseli gençliğin önüne 10.000 milisi çıkartacağını söylüyorsun da, İstanbul’daki rezaletleri çıkaranların önüne niye çıkartmıyorsun! Kimden korkuyorsun! Meydanlarda esip gürlüyorsun ya gürlesene şimdi, desene sizin önünüze 10.000 milisi çıkartırım diye…

Sayın Başbakan Türk Bayrağı, senin posterlerinde arkanda fon olsun diye kullanılan bir nesne değil, hele teröristlerin ayakları altında çiğnenecek kadar hiç değil. Sen ki Başbakan’sın Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, o zaman çıkar 10.000 milisini de görelim, bağır meydanlarda “Ey BDP altında siyaset yapan PKK’lılar sizin önünüze 10.000 milisi çıkartırım” diye de görelim yiğit misin? Değil misin?

Değerli dostlarım, şöyle bir düşünün iktidarda olduğumuzu yine bir YSK kararı olsun yine aynı manzara, o çapulcular İstanbul’da yaptıklarını yapabilirler mi sizce?

YAPAMAZLAR! Çünkü korkaklar. Çünkü Tayyip Amcalarının şımartıldığı çocuk olmaktan öte korkak bir köpek gibi inlerine çekilecekler BOZKURT ulumalarından.

Yapamazsın kardeşim hangi hakkı ararsan ara TÜRK BAYRAĞINI benim ülkemde yere indirip üstünde tepinemezsin!

 Bu olanları da engelleyemiyorsan Başbakan olarak durma o makamda TERKET GİT. KANDİL’e KADAR YOLUN VAR…

Görün artık fotoğrafı, anlatın, uyandıralım milletimizi, söyleyelim dört bin yanda “ Milletini seven herkesin artık ÜÇ HİLAL’in altında toplanma zamanı gelmiştir” diye.

 YOKSA YARIN ÇOK GEÇ OLACAK…

BU ÜLKENİN BAŞINDA BAŞBAKAN OLMANDAN UTANIYORUM

İnsanın büyüklüğü; kendini adadığı hedef ve ülküler kadardır. Milletlerde böyledir ve belirledikleri amaçların düzeyiyle ve dünden aldıkları mirasın niteliğiyle geleceğe yelken açarlar. Millet dediğimiz sosyolojik hazine, ısmarlama bir kalabalık değildir. Tesadüfen bir araya gelen ve rastlantıların bileşkesinde yükselen topluluk değildir. Dağılmak üzere birleşmiş, dönemsel menfaatlerin öncülüğünde oluşmuş bir yapı da değildir. Millet olma şuuru binlerce yıllık mazinin imbiğinde damıtılan ve rafine hale gelen muazzam bir gerçekliktir. Ne kahramanlar ne de ilim ve irfan sahipleri milleti imal edemezler. Kabile bilincini aşamamış, aşiretlere özgü kalıplardan çıkamamış, dar asabiyetin çekim merkezine hapsolmuş zihniyetlerin bu söylediklerimizi anlaması mümkün değildir. Millet geçmişte birlikte yaşamış, acısı ve sevinci bir olmuş, birlikte ağlamış, birlikte gülmüş, dili bir ve aynı hedefe yönelmiş bireylerin müştereken oluşturduğu muazzam bir değerdir.

Binlerce sene içinde şehit kanının, imanın, duyguların bir araya gelmesiyle yoğrulmuş ve ortak kıymet hükümleri halinde billurlaşmış, haz ve elemi beraber yaşayan, birbirinden habersiz iken bile aynı refleksleri veren muhteşem varlığa biz millet diyoruz.

Dili bir, bayrağı bir, kültürleri farklı olsa bile tarihi ve sosyolojik yapısı bir olan bizlere de TÜRK MİLLETİ denir.

Bin yıldır bu topraklarda kardeşçesine yaşayan bu millete TÜRK MİLLETİ denir. Kimlik arayanlara, yeni kimlik tanımlayanlara verilecek cevabımız, Türkiye’de tek kimlik TÜRKLÜK’tür. 

Yıllardır bu milletin hamuruna elini sokmaya çalışanlar oldu. Özellikle Cumhuriyet döneminden bu yana bu tür girişimler Emperyalist ülkeler tarafından hep yapıldı. Bu milleti ayrıştırmak için o kadar çok uğraştılar türlü türlü oyunlar oynadılar ki bizi ayrıştırmayı başaramadılar. 

OYUN 1. 80’li yılların başında ülkede iki büyük kamplaşma ve ayrışma yapıldı. Sağcıydık veya solcuyduk. Büyük ama çok büyük bedeller ödedik şehitler verdik, gencecik insanlar yaşam heveslerini bir yana bırakarak ideolojileri uğruna eşlerinden, sevdiklerinden, canlarından oldular.

OYUN 2. Sağcısı ve solcusuyla yeniden toplumsal birlikteliğini sağlayan bu toplumun içine mezhepsel bir ayrıştırma yapılmak istendi. Alevi ve Sünni çatışması yapılmaya çalışıldı. Bu konuda ideolojik çatışmanın sonuçları kadar ağır bedeller ödemedik çok şükür ama Avrupa Parlemontaları tarafından mevcut hükümetlere ayrıştırmaya yönelik baskılar yapıldı. Bu milletin dini motiflerinin farklılıkları olsa bile mayasının ne kadar sağlam olduğunu bir kez daha gördüler. Dinsel ve mezhepsel ayrımcılıkta başarılı olamadıklarını anladıklarında bundan vazgeçmek zorunda kaldılar.

OYUN 3. Bin yıldır kardeşçesine yaşayan bu millete oynanan son oyun belli. ETNİK AYRIMCILIK. 1983 yıllarında iyiden iyiye artan terör olayları ülke sınırlarımızdan dışarı çıktığında bölücü mihraklar terör örgütünü beslemeye, lojistik ve ekonomik destek vermeye başladılar. Gerek AB gerekse ABD masaya oturulan her müzakerede bu sorunu önümüze koydular. Mücadele sınırlarımızı onlar belirlemeye çalıştılar, bu ülkenin içişlerine karışır hale geldiler. O zamana kadar bu sorun Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir iç meselesiydi. Ne zaman ki söz konusu ülkeler aracılığı ile bu mesele uluslar arası arenaya taşındı, bu konu iç mesele olmaktan çıkarıldı hatta uluslar arası şantaj ve tehtid haline geldi, el altından örgüte silah ve uyuşturucu trafiğini kontrol etme yetkisi sayesinde finans desteği verildi o zaman bu ülke tarihinin en büyük ayrımcılığı ile karşı karşıya geldi.

Oysa benim çocukluğumda bir sürü kürt arkadaşlarım vardı. Beraber oyunlar oynadığım, her maç yaptığımızda Kürt Seyfo’nun beni takımına almak istemesi gibi bir sürü anılarım. Yıllar yıllar sonra gördüm ki o arkadaşım elinde sözde bayrak dedikleri bez parçasıyla önderlik zırvalıklarından bahsederek bağırıp çağırıyor. Ne oldu Seyfo bizi karşı karşıya getiren kim? Bizim önceden kimlik sorunumuz mu vardı? Seninle benim aramda hangi sınıfsal fark vardı? Sen değil miydin benimle yağmurun altında kış akşamının karanlığında mahallede top oynayan? Ne oldu? Hangi hakların elinde değil de sana vaat edilenler aklını başından aldı?

Vatan ve millet sevgisini yüreğinde taşıyan bu ülkenin halkı, Türk Milleti ne yazık ki yine bu oyunun içinde. Hem de en haininden tam ortasında. Göreve geldiğin günden beri, Avrupa ve ABD’nin isteklerini yerine getirmekten başka bir şey yapmayan (Ne yazık ki!) Başbakan, gelinen bu nokta sadece ve sadece senin eserindir. Sakın bu konunun vebalini bir yerlere ısmarlamaya çalışma. Bu konunun birinci derece suçlusu sensin. BOP eş başkanı, İsrail makamlarınca liyakat ödülleri alan Başbakan, Irak’ta binlerce kadına tecavüz eden, binlerce Müslümanı öldüren Amerikan askerlerine evlerine sağ salim dönmeleri için dua eden Başbakan, bu memleketin efendisine çiftçisine saygısızca hakaret edipte devletin polisine tokat atanlara bir gık bile diyemeyen Başbakan, Habur’da yaşanan kepazeliğin yaşanmasına sebep olarak binlerce şehit anasının ve bizlerin  yüreğini paramparça eden Başbakan senin bu ülkenin başında Başbakan olmandan UTANIYORUM. Mahallenin şımarık çocuğu haline getirdiğin BDP’lilerin senin sayende bu devlete meydan okuyarak seninde hala orada Başbakan olarak durmandan utanıyorum.

Cenab-ı Allah’ın senin gibileri bu milletin yakasından bir an evvel düşürmesi temenni ve dileğiyle…

SEÇİMLERİN AKP İKTİDARININ KONTROLÜNDE YÜRÜTÜLMESİ

Ülkemizde yakın geçmişte yapılan yerel ve genel seçimlerin her biri hakkında “hile ve usulsüzlük” iddialarıyla karşılaşmayanımız var mı?

Ya da haziran ayında yapılacak seçimler öncesinde siyasi sohbetlerimiz dönüp dolaşıp hep aynı şüpheye takılmıyor mu?

12 Haziran’da yapılacak seçimin tüm sonuçlarını YSK’ya Adalet Bakanlığı’na bağlı Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bildirecek, YSK da oradan gelen sonucu açıklayacak ve seçim sonuçları kesinleşmiş olacak. Yani 12 Haziran’da gerçekleştirilecek sözde seçim, A’dan Z’ye her şeyiyle siyasal iktidarın gözetim, denetim ve kontrolü altında yapılacak, sonuçları da iktidar açıklayacak.

Eskiden seçim işleri bir yüksek yargı organı sayılan ve deneyimli yargıçlardan oluşturulan Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) denetimi ve gözetiminde yapılırdı. Seçmen kütüklerini YSK hazırlar, seçim bölgelerinde seçimler hakim teminatı altında yapılır, seçimlerin kesin sonuçlarını YSK açıklardı. YSK’nın verdiği kararlar da kesin olurdu. Hatta parlamento seçim tarihini belirlemeden önci YSK’dan görüş alır, oradan gelen görüşe uygun bir seçim tarihi saptanırdı.

AKP iktidarı döneminde seçmen kütüklerini İçişleri Bakanlığı’na bağlı Vatandaşlık ve Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü hazırlıyor, artık göstermelik olmaktan öteye geçemeyen YSK oradan gelen listeyi geçerli sayıyor. Haydi diyelim ki buraya kadar her şey normal, doğru ve dürüst bir şekilde yapıldı, seçmen sıfatı kazanan herkes listelere yazıldı ve özgürce oylarını kullandı, demokrasi tıkır tıkır işledi.

İşin bundan sonrası oldukça ilginç ve hayli düşündürücü.

YSK’nın görev alanındaki seçmen kütüğü, çıkarılan yasa ile iktidarın kontrolündeki İçişleri Bakanlığı, NVGİM ve TÜİK tarafından belirleniyor. O halde YSK’daki “Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğü” ne iş yapıyor? Muhtemeldir ki, iktidarca belirlenen seçmen kütüklerini onaylıyor. Peki, sağlamasını yapıyor mu? Muhtarlara seçmenleri kontrol ettiriyor mu? Muhtarlara sordum, böyle bir talimat yok.

“Anayasa’nın 79. maddesine göre seçimlerin yürütülmesi, düzenlenmesi ve denetlenmesinin YSK’ya ait olduğunu, seçmen kütüklerini hazırlamak görev ve yetkisine sahip YSK’dan, 1,5 yıl önce gece yarısı çıkarılan tasarının kanunlaştırılmasıyla bu yetkilerinin alındığı…”

“YSK, doğrudan doğruya seçmen kütüklerine adrese dayalı kayıt sistemini nüfusa göre hazırlama görevini üstlenmiştir. Bu, yürütmenin hazırlayacağı seçmen kütüğü anlamına gelir. Sonuçlar da UYAP Projesi’ne uygun şekilde toplanıyor. Sonuçlar UYAP tarafından toplanıyorsa, YSK’ya bildirme görevi de Adalet Bakanlığı’na aittir. UYAP da bu bakanlığa bağlıdır. Seçmen kütükleri ve milletvekili seçimleri doğrudan doğruya İçişleri ve Adalet Bakanlıklarına, yani yürütmeye bırakılmış ise seçimin güvenliği ortadan kalkmıştır.”

Şu an seçimler tamamen iktidar kontrolündeki mekanizma tarafından yürütülüyor. Bu, Anayasa’nın 79. Maddesine aykırı. Velhasıl, seçmen kütüklerinin belirlenmesi için çıkarılan yasa da, o maddeye göre geçersiz.

İNTERNET TABANLI SEÇSIS SİSTEMİ İLE GÜVENLİ SEÇİM OLMAZ

Seçim güvenliği, mili iradenin namusu demektir. Seçime giren tüm partiler, seçim güvenliği denilen mekanizmada yer almak ve seçmenin oyunun güvenliğinden sorumlu olmak zorundadır. YSK’ya Anayasa tarafından verilen görev, punduna getirilerek elinden alınmıştır.

Seçmeni iktidar belirliyor. Seçim sonuçları iktidar kontrolündeki UYAP vasıtası ile “Havelsan” adlı şirketin “sonuca gitmesiyle, YSK’ca ilan ediliyor. YSK’nın hükmü “sonucu duyurmak”la kısıtlı. Ne SEÇSIS sistemini araştırması, kontrolü vardır, ne de seçmen belirlemede hükmü.

Nasıl olacak oy çalma işi?” derse birisi.

Oy çalmadan bahsetmiyorum zaten. O belki, sandık görevlilerinin zaafı ile yapılabilecek, küçük bir şey. Bir örnek vereyim. Kontrolün tam yapılamayacağı büyük şehirlerde, sanal seçmen üretilerek istenilen parti lehine yüklenmesi. “Seçim öncesi yönlendirici anketler, belli partileri önce gösterme şekliyle” halkı inandırarak, seçim sonuçlarının da acele ile açıklanarak, yarışa giren partileri kaybettiğine inandırıp, kontrolü kaybetmelerini sağlamak. Aşiret, tarikat ve yardımlarla baskı kurulması çabası.

Velhasıl partimiz, sadece alanlara inerek yarışı zor kazanır. Stratejik bir proje ile kara düzen mücadele sonuç vermez.

Peki mevcut durum bu. Ne yapmamız Lazım?

Cepten çek, internetten kontrol et

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), haziran ayındaki seçimlerde ilk kez, sandık seçim sonuçlarını isteyen kurumlara temin etme kararı aldı. Bu karar doğrultusunda partimiz, seçim gecesi MHP’nin internet sitesinden sandık sonuçlarının duyurulması için YSK ile temaslara şimdiden başlamalı.

YSK ile anlaşma sağlanırsa, MHP başta kendi sandık görevlileri olmak üzere tüm vatandaşları göreve davet etmeli. Seçmenlere, oy kullandıkları sandıktaki tutanak sonuçlarını, o sandığa ilişkin YSK tarafından açıklanacak ve MHP genel merkezi tarafından seçim gecesi duyurulacak sonuçlarla karşılaştırmaları çağrısı yapılmalı.

Yani, oy sayımı sonrasında hazırlanan ve bir kopyası oy verme işleminin yapıldığı merkezin kapısına asılacak sandık tutanağındaki sonuçları not etmek ya da tutanağın cep telefonuyla fotoğrafını çekmek, daha sonra o sandıktaki sonuçlarla oynanıp oynanmadığını öğrenmemiz için yeterli olacak.

Teknoloji değil, insan denetleyecek
İkinci konu ise yurt çapındaki yaklaşık 150 bin seçim sandığının başında bekleyecek MHP sandık görevlileri ve sandık müşahitlerinin belirlenmesi ve eğitimi. Belirlenecek 150-300 bin arasındaki ismin MHP Genel Merkezi ile cep telefonu aracılığıyla irtibatta olması için bir çalışma başlatılması lazım. Bu görevin il ve ilçe teşkilatlarınca da ciddi olarak desteklenmesi lazımdır. Genel Merkez, seçim gününe kadar sandık görevlilerini “random (gelişigüzel)” arayarak bilgilerini teyit ederek, aramaların seçim günü de devam edecek şekilde olmalıdır.

Seçim günü sandıkların başından ayrılmaması gereken MHP sandık görevlilerini seçim bittikten sonra son bir ödev bekliyor.

“Geçerli oy sayısı” ile MHP, AKP ve CHP’nin oylarını içeren 4 önemli bilgiyi bağlı oldukları ilçe merkezine bir an önce iletmek. İlçe merkezleri de bu verileri ivedilikle il merkezine bildirerek örneğin Kocaeli için 4 önemli seçim sonucunu elde etmelidir. 81 ilde yapılan bu uygulama ile il merkezlerinin bilgileri genel merkez bilgi veri tabanına aktarılmalıdır. Genel merkezde bu verileri paylaşmalı, sandık görevlileri gece partinin internet sitesinden kendi sandıklarıyla bu dört rakamı kontrol etmelidir.

MHP sandık görevlileri ve seçmenler, sandık sonuçlarında farklılık tespit ederse hemen Genel Merkeze haber versin ki gerekli itirazlar süratle yapılabilsin.

“Böyle yaparsak seçimleri kim kazanırsa kazansın başarısına gölge düşmez. Kimse de kimseye suç bulmaz”.

OYUMUZ SAHİP ÇIKALIM!

Saygılarımla…

LİSTELERİN ARDINDAN 2

12 Haziranda yapılacak olan genel seçimler için Genel Merkezimizin ilimiz için açıkladığı 11 değerli isim geçen gün Gebze’den Sayın Lütfü Türkkan önderliğinde bir tanıtım toplantısı gerçekleştirdiler.

Liste değerlendirmeleri bir yana, birlik ve beraberlik görüntüsü ve adayların gözlerindeki inanç pırıltıları gelecek adına umut veriyor. Ülkücü camianın özlediği, beklediği tablolar bunlar. Tabi bu toplantının Gebze yapılmasının bir anlamı olmalı. Lütfü Türkkan Gebzeli bundan daha doğal ne olabilir diyebilirsiniz. Benim bahsetmek istediğim, bunun daha farklı bir anlamı ve sonuçları olmasıdır. Kanaatim odur ki, listede yer alan Gebze kökenli 6 adayla bu seçimde Gebze çok önemseniyor. Bu bir taraftan gayet mantıklı bir seçim, doğru bir yaklaşım. Fakat Kocaeli’nin sadece Gebze’den ibaret olmadığını hatırlamak gerekir.

Rakamlarla bunu anlatmaya çalışayım;

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi`ne göre ilimizin nüfusu 37 bin 670 kişi artarak 1.459.772`den, 1.560.138`e çıkmış. Nüfus artışıyla birlikte seçmen sayımızda da artış olmuş. 2009 yılında yapılan yerel seçimlere oranla seçmen sayımız 62 bin 297 artmış. 12 Haziran`da yapılacak genel seçimlerde ilimizde 1 milyon 86 bin 308 seçmenin oy kullanacak. İlçelere göre bu dağılımsa şöyle;

İLÇELERE GÖRE SEÇMEN SAYISI

İzmit           : 225.604
Gebze         : 207.977
Darıca         :100.006
Başiskele    :  46.873
Çayırova     :  59.389
Derince       :  90.161
Dilovası       :  27.194
Gölcük         : 98.885
Kandıra        : 34.370
Karamürsel : 37.968
Kartepe       : 65.549
Körfez          : 92.332

Dilovasını’da içine katarak Gebze, Darıca, Çayırova’nın toplam seçmen sayısı 395.566 kişi yani toplam seçmen sayısının yaklaşık %37’si. Azımsanacak bir oran değil tabiî ki. Ama 11 kişilik listenin 6’sını da işgal edecek kadar çok değil. Zira bir Körfez, bir Gölcük, bir Derince, Bir Kartepe ciddi seçmen sayısına sahip. Partimizin yukarıdan aşağıya doğru listesini sıraladığımızda 1. Sırada Lütfü Türkkan (Gebze), 2. Sırada Ruhi Çavdar (Merkez) 3. Sırada İsmail Kurt (Gebze) yer alıyor. Bu listeye göre 4. Sıra adayımızında seçmen sayılarını göz önünde bulundurduğumuzda İzmit Merkez veya merkeze yakın adaylardan olması gerekiyor. Nitekim partimiz böyle bir balans yapmış ama listenin 4. Sırasına kanaatimce partimize daha çok oy kazandırabilecek daha güçlü bir ismi koyabilirdi. Sayın Hilal Elmas’ın tabanımızca bile çok tanındığını söyleyemeyiz ki Kocaeli tanısın. Dördüncü sırada yer alacak olan isim bence 3. Sıradaki adayımızın seçilebilirliğini kuvvetlendirecek hatta kendisi için bile kapıyı aralayabilecek güçte olabilirdi. Benim düşüncem Genel Merkezimizin genel kanaati Kocaeli için 2 milletvekili garanti, 3. Milletvekilini de çıkartabiliriz olmuş. Ancak listenin dördüncü sırasında eğer ilk üçü böyle hazırlamışsanız yanlış yapılmıştır. Bu durumda Sayın Ruhi Çavdar’a daha çok yük binmiştir. Gerçi Sayın Çavdar 2 dönem İl Başkanlığı yapmasından dolayı Kocaeli’ye hakimdir. Fakat %67 Sayın Çavdar’a yüklenmiştir. Bundan dolayı geri kalan %67 içinde bulunan partililerimiz Sayın Çavdar’a daha da çok destek vermelidirler. Bu dezavantajlı durumu ancak bu şekilde kapatabiliriz.

Söylemek istediğim şahıs üzerinden bir siyasetten çok MHP’nin Kocaeli’de alabileceği en yüksek oyu alıp Genel Başkanımızın bize çizdiği TEK BAŞINA İKTİDAR yolunun açılmasına yöneliktir.

FİLLER ve ÇİMENLER

Siyasi gündemin iyiden iyiye ülke gündemine oturduğu bugünlerde üç büyük siyasi partide özellikle partimizde hareketli saatler yaşandı. Şimdi milletvekilliği adayı payesi alanlar milletvekilliği payesini almak için çalışacaklar. İnsan istiyor ki ilimizde partimizin 11 adayı da seçilebilsin. Onlar bizim sesimiz olsun, seçmenlerine vekillik yapabilsinler. Ama Kocaeli gerçeğini göz önüne bulundurduğumuzda seçilebilirlik seviyesi ister istemez düşecektir. Asıl olan MHP iktidarı için ilimizden maksimum adayın meclise girmesi olacaktır.

Birde bazı gerçekler de var ki insan bunların düzelmesi gerektiğini dile getirmeden ümitli olamıyor. Kocaeli MHP ilçe teşkilatları bu seçime ne kadar hazır ve kararlı giriyor? Başarılı olabilmek için bunu sorgulamak lazım. 10 senedir tek patron tarafından yürütülen teşkilatlarımız, korkum odur ki adamcılıktan olsa gerek bir bütünlük ve tek seslilik arz etmemekte. Her teşkilattan ayrı ses çıkıyor. Şucu bucu diye ayrılan hatta yönetimlerin kendi içinde hizibleştiği teşkilatlarımız seçime girilen bu son düzlükte her zaman olduğundan çok daha fazla birlik ve beraberlik içinde olmalı. Bir zamanlar ocakta yetişen her ülkücünün almış olduğu teşkilatçılık tam anlamıyla ilçe teşkilatlarımızca özümsenmiş değil. Bunun gerekçeleri pek tabiî ki var.

Yukarıda Filler çarpışırken olan çimenlere oluyor

Önümüzdeki günlerde, amansız bir yarış ve mücadelenin sonunda galip olan taraf olan Lütfü Türkkan sanırım bu teşkilatları yeniden yapılandırma yoluna gidecektir. Cumali mi? Lütfü mü? Derken netice belli oldu. 10 senedir bu teşkilatı siyasi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışanların mağlubiyeti sonrası iktidara gitme yolunda önemli değişikliklerin olacağı bir gerçek. Bir düzen yıkılmış yeni bir dönem başlayacaktır elbet. Ama şundan o kadar eminiz ki yüreği Milliyetçi Türkiye sevdalısı insanımız Fillerin altında ezilse bile asla davasından ve kararlılığından vazgeçmeyecektir. Almış olduğu ülkücü terbiye bunu gerektirir. Bizim kararlılığımız partimizin önümüzdeki seçimlere TEK BAŞINA İKTİDAR hareketinin yegane kuvveti olacaktır. Biz bizden olanlarla değil bizden olmayanları üç hilalin altında nasıl buluştururuz? Bunun hesaplarını yapmalıyız. Demem odur ki 11 Nisan gibi her liste açıklamasının ardından oluşan travmatik durumun biran önce dağıtılıp, Kocaeli’de bütün teşkilatlarımızın bir araya gelerek birlik ve beraberlik havasını yaşaması ve bu havanın oluşmasına imkan vermek için İl Teşkilatımızın bir an evvel kolları sıvaması gerektiğidir. Listede olanı olmayanı, küskünü dargını barışığı, üzüleni sevineni büyükten küçüğe herkes ama herkes üç hilalli bayrakları elinde iktidar şarkıları söylemeli artık. Zaman birlik zamanı, zaman bir olma zamanı. Her ne kadar biz fillerin altında ezilsek de kutlu davamızın bayrağı ilelebet gönderde olacak.

Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.

Saygılarımla…

LİSTELERİN ARDINDAN

MHP’nin gerçek sahibi, çok değerli Dava Arkadaşlarım;

11 Nisan Tarihi itibariyle Genel Başkanımız Devlet Bahçeli ve heyeti tarafından Milletvekilleri aday listeleri açıklanmıştır. Başta Kocaeli ve Ülkemiz için bu neticeler hayırlı ve uğurlu olsun. Canı gönülden inanıyoruz ki MHP tek başına iktidar olacaktır ve bizler bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bundan hiçbir ülkücü kardeşimizin şüphesi olmasın.

Ancak paylaşmak istediğim bir iki husus var ki bu da mevcut durumun tespiti için kaçınılmaz bir durumdur. Her partinin kendi iç eleştirisini yapabilmesi gerektiğine inanarak şunları söylemek istiyorum. Şöyle ki; Kocaeli’de Milletvekilliği aday adayı 27 kişinin “Ben bu partide siyaset yapmak istiyorum” diyerek yola çıktıklarında eşit şartlarda bir yarış olacağını sananlar çok sevinmişler destekledikleri adaylar için umutlanmışlardı. Hatta Partimizin üyeye dayalı bir geniş tabanlı temayül yoklaması yapması gerçekten tabanın desteklediği adayların meclise gideceği fikrini uyandırmıştı. Bu fikir Kocaeli’de partimizin ivme kazanacağı bir iç dinamiğe dönüşeceği düşüncesini doğurmuştu.  Geldiğimiz bu noktada şunu çok daha iyi anlıyoruz ki, üyelerimizin düşüncelerinin bu listelere yansımamıştır. Dolayısıyla bu yarış eşit ve adil olmamıştır. Hissi düşünce sahibi olarak değil objektif olarak sıraladığım bu düşüncelerin dayanağını aşağıda açıklamaya çalışayım.

Öncelikle yaklaşık 10 yıldır MHP’nin Kocaeli’de tek patronu olan Sayın Cumali Durmuş listelerin açıklanmasından bir hafta öncesinde hatta üye oylamaları bitmemişken bir gazetemizde gönlünden geçen listeyi açıklamıştı. Kimdi onlar bir hatırlayalım isterseniz;

  1. Ruhi Çavdar
  2. İsmail Kurt
  3. Hilal Elmas
  4. Rıza Ağdağ

(Not: Sayın Cumali Durmuş devamında şöyle demişti; Eğer listeye girmem gerekirse; beni ikinci sıraya yazabilirsiniz)

Peki Genel Merkezimizin açıkladığı listeye bakalım:

  1. Lütfü Türkkan
  2. Ruhi Çavdar
  3. İsmail Kurt
  4. Hilal Elmas
  5. Çağdaş Duyar
  6. Rıza Ağdağ

…………….

Sayın Cumali Durmuş’un gönlüne sağlık! İşte listeyi kim yapmış görün. Yani demem o ki değerli dostlar temayül memayül hikaye… KANDIRILDIK

Sayın Lütfü Türkkan ile sayın Cumali Durmuş arasındaki husumeti bilmeyininiz yoktur. Bu listede Sayın Cumali Durmuş yoksa bunun sebebi Lütfü Türkkan’dır. Oda Sayın Türkkan’ın başarısı.

 

Ben Yoksam Bunlarda Yok!

Değerli dava arkadaşlarım. Elinizi vicdanınıza koyun ve bir düşünün. Kocaeli’de oy kullanan, anketlere cevap verenler 27 aday arkadaşımızı aşağıdan yukarıya sıralamak istediklerinde lokal bölgelenmelerin dışında 6 isimden sonrasını sıralamakta oldukça güçlük çekmişlerdir. Çünkü çoğu adaylarımız teşkilatlarımızca çok tanınmıyor ve bilinmiyorlar. Dolayısıyla bizlerden referans alınması noktasında eksiklikleri olacaktır. Yani temayülün üst sıralarında yer alamayacaklardır. Üst sıralarda olması muhtemeler isimler belli. Peki kim bu 6 isim? Neden Listede değiller?

Kocaeli teşkilatlarımızın tanınmışlık ve güvenirlilik noktasında ve hatta bu partiyi ileriye taşıma noktasında teveccüh gösterebileceği isimler, sıralaması hiç önemli değil, bir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan Sayın Zekai Kahyaoğlu, Eski milletvekilimiz Sayın Kemal Köse ve bu temayülde kendisine bir sıralama çıkacağına inandığım Sayın Cumali Durmuş, Eski İl Başkanımız sayın Ruhi Çavdar, bir önceki İl Başkanlığı seçimlerinde rakibi olan Sayın İsmail Kurt ve MKYK Üyemiz Sayın Lütfü Türkkan. Peki bu isimlerin hepsi neden listelerde yok? Sanırım bunun cevabını en iyi Sayın Cumali Durmuş verecektir. Gerekçem nedir? Parti teşkilatlarımızda sayın milletvekilimize tepkilerini açıkça dile getiren üyelerimizin ve partililerimizin sesleri sanırım Ankara’ya ulaşmış. Genel merkezimiz bu sesleri dikkate almış olacak ki Sayın Cumali Durmuş’u listeye koymak istememiş. Bunu anlıyoruz. Fakat Tüm parti teşkilatlarının tanıdığı, güvendiği ve desteğini alan Sayın Zekai Kahyaoğlu, 3 bin kişiyle adaylık tanıtımını yapan Sayın Kemal Köse neden listede değil? Bu isimlerin oylamalarda üst sıralarda yer aldığını tüm partililerimiz biliyor. O zaman ortaya şu sonuç çıkıyor. BEN YOKSAM BUNLARDA YOK !

Değerli dava arkadaşlarım, değerli ÜLKÜDAŞLAR tekrar üzerine basarak söylüyorum ki; bu eleştiriler partimizin önümüzdeki genel seçimlerde TEK BAŞINA İKTİDAR olma sevdamızı engellemez, hissi davranıp bir kenarda durmamızı gerektirmez. Çalışacağız, çalışacağız, çalışacağız. Ama giderayak siyasi çıkarlarını partinin çıkarlarından önde tutanlara bir çift sözüm var. Bu partiden artık elinizi çekin. Burası bir hanedanlık, burası bir koltuk partisi burası bir çiftlik değil.

Burası MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ.

40 yıldır var ve ülkesini seven ülkücülerle nice 40 yıllar boyunca var olacak. Makamlarda oturanların geçici, asıl makamın Milliyetçi Türkiye yani bizlerin olduğu unutulmamalıdır.

Yüreği ülkü ile atan değerli dostlar; Milliyetçi Hareketin bir mensubu olarak bizlere düşen bütün bel altı siyasetinin dışında 12 Haziran akşamı TEK BAŞINA İKTİDAR İÇİN bugünden tezi yok Çalışmak, çalışmak, çalışmaktır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere söylediği gibi “Muhtaç Olduğumuz Kudret Damarlarımızdaki Asil Kanda Mevcuttur.”

Saygılarımla…